slayt-1
slayt2
slayt3
slayt4
slayt-5
slayt-6
slayt-7
previous arrow
next arrow

Bir panik atak hastasının kaleminden “panik atak”

Panik atak yaşayan kişi için “panik atak” diye bir olgu yoktur, çünkü yaşanılanların tamamı gerçektir!

Panik atak nedir? Bu sorunun cevabına birçok kaynaktan ve aşağı yukarı benzer cevaplar alabilmek mümkün. Ancak panik atağı en iyi, panik atağı yaşayan kişi tarif edebilir diye düşünüyorum.

30’lu yaşlarımın başında olan ve uzun zamandır, daha doğrusu çocukluğundan beri panik atak hastası olan ben size panik atağı anlatmaya çalışayım…

Öncelikle panik atak yaşayan kişi için “panik atak” diye bir olgu yoktur, çünkü yaşanılanların tamamı gerçektir! Net, acı, sıkıcı bir gerçek…

Panik atağın oluşma ve çıkış sebebi ile ilgili genel bir kanım olmasa da benim dünyamda ortaya çıkışı ile ilgili sanırım bir fikrim var. Benim rahatsızlığımın başlamasında henüz küçücük bir çocukken ebeveynlerimden birinin sağlığımla ilgili bir konuda, vücudumda oluşan bir durumu yanlış algılayıp, korkup ciddi panik yapması ve bu paniği bana direk olarak yansıtması yer almaktadır. İlkokul çağındaki bir çocuğun “Sana birşeyler mi oluyor?” denilerek korkutulmasını, “bir şey olmak” demenin ne olduğunu algılayamamasını ama iyi bir şey olmadığını bilmesini, dahası çok kötü bir şey’olacağını düşünerek korkudan ne yapması gerekeceğini bilememesini tasavvur edebiliyor musunuz? En kötüsü çocukken bildiğiniz tek koruyucunuz olan; en ufak sıkıntınızda, rahatsızlığınızda, kaygınızda size kol kanat geren ve telkinleri sayesinde kendinizi güvende hissettiğiniz annenizin korktuğunu görmektir. Çünkü sizi koruyacak olan korkuyorsa artık kendinizi güvende hissetmenin imkanı yoktur.

Ben bu travmatik tecrübeyi yaşadığımda, bu derin ve belirsiz korkuyu ilk hissettiğimde korkudan ve şaşkınlıktan kaskatı kesilmiştim. O an saniyeler içinde kafanızdan yüzlerce düşünce geçiriyorsunuz, durumu yorumlamaya çalışıyorsunuz:

“Bu ne demek?”

“Annem neden bu kadar korktu?”

“Eğer o korktuysa kötü bir şey var demektir! Bu ne demek? Bana ne olacak?”

Sorular, kaygılar, belirsizlikler ve cevap yok! Ne yapacaksınız, ne yapabilirsiniz? Hiçbir şey… Ben etrafımın bulandığını, kafamdaki kaygılar içerisinde kaybolduğumu ve ilk iş olarak kusmaya başladığımı hatırlıyorum. O an bilmiyordum ama vücudumun savunma mekanizmasının verdiği bu otomatik tepki daha sonra yıllarca peşimi bırakmayacaktı. Çünkü geçirdiğim travma sonucu verdiğim bu tepkiyi bilinçaltım öğrenmişti ve üniversite yıllarına kadar her türlü kaygı, stres, korku anında bu kusma mekanizmasını çalıştırmaya baslamıştı. Bu çok üzücü, zor ve yıpratıcı bir durumdu, sebebini bildiğim halde midemin altüst olmasına engel olamıyordum. Çünkü alt beynim ve vücudum bu tepkiyi benim kontrolüm dışımda uyguluyordu. Neticede aldığım psikolojik destek ve bazı ilaç tedavileri ile üniversite yıllarımda, çok şükür, bu illetten kurtuldum. Geriye ise tüm gençlik yıllarımı bu rahatsızlıkla geçirmenin acı hatıraları ve yaşadığım bu travma yüzünden yine bir savunma mekanizması işletilmesi sebebiyle çocukluk yıllarımdan hiçbir şey hatırlayamama gibi iki derin iz…

Ve bir de o en kötü rahatsızlık kaldı: Panik atak…

Evet, panik atak bu travmanın sonrasında ve ilerleyen yıllarda daha da bilinçlenmem ile birlikte doğdu ve gelişti. Çocukken yaşadığım ve beynimin ve vücudumun öğrenip otomatik olarak uyguladığı mekanizma şu şekilde işliyordu:

Çarpıntı, göğüs ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı, tansiyon oynaması, bir kitle hissedilmesi gibi vücudunuzda en ufak sıra dışı bir işaret aldığınızda endişelenirsiniz, korku ve panik duygusu sizi sarmaya başlar. Başınıza kötü bir şey geleceği hissi yoğun olarak duyumsanır. Artık çocuk olmadığınız ve bazı şeyleri düşünüp yorumlayabildiğiniz için o en kötü şeyin bir adı vardır artık:

Ölüm!

Siz öleceğinizi düşündükçe daha da paniklersiniz, panikledikçe çarpıntınız artar, göğsünüz daha da sıkışır, elleriniz uyuşmaya başlar, evet evet kesin birşeyler oluyordur! Ellerdeki uyuşma vücudunuza yayılır, yüzünüze, ağzınıza ve şimdi diliniz bile uyuşmaya başlamıştır. Etraftaki herşey bulanıktır, konuşulanları anlamazsınız, çünkü size kötü bir şeyler olmaktadır, muhtemelen bu kesilmeyen çarpıntı ve uyuşma size kalp krizi geçirtecektir ya da beyin kanaması… Ne olduğunu bilmiyorsunuzdur, yalnız ve yardımsızsınızdır, size ulaşabilecek kimse yoktur, o an her türlü düşünceyi ışık hızında geçirirsiniz kafanızdan: “Ama ben inançlı biriyim, öleceğim zaman öleceğim, biliyorum ki onu öne almam veya ertelemem mümkün değil”, “Ama ya o belirlenen ölüm vakti şimdiyse?”

Önemli olan ölmek değildir, zaten öleceğinizi bilerek yaşıyorsunuzdur. Ama problem onun şu an oluyor olmasıdır, sizin hazırlıksız olmanızdır, annenizi, babanızı, çocuklarınızı, sevdiklerinizi şu an terk ediyor olmanızdır, ahirete, ölüme hazırlıksız olmanızdır. Panikledikçe belirtilerin şiddeti artar, belirtilerin şiddeti arttıkça daha da paniklersiniz ve bu kısır döngü artarak sürüp gider, ta ki sizi öldürene kadar, hatta belki bu kısır döngü yüzünden kendi ölümünüze sebep olacaksınızdır. Allah istemedikçe kimse ölmez ama ya Allah sizin ölümünüzü böyle yazmışsa? Ama daha yaşınız çok gençse bu yaşta kalp krizi olmanız düşük bir ihtimaldir…

“Ama bir dakika, arkadaşımın yanında çalışan 29 yaşındaki çocuk kalp krizi geçirip vefat etmemiş miydi? Ya bizim ofiste çalışan muhasebeci ağabey, 38 yaşında kalp krizi geçirerek vefat etti, of of, demek ki bu işin yaşla alakası yok! Pekala genç kişiler de kalp krizi geçirebilir, o halde ben de kalp krizi geçirebilirim…”

Tüm belirtiler ve sıkıntılar doruğa ulaştığında ve yapacak hiçbir şey kalmadığında, çaresizlik içinde kelime-i şahadet getirirsiniz ve her an olabilecek o en kötü sonu beklemeye başlarsınız.

Bu arada, eğer gidebilirseniz bir acil serviste, ya da evinizde bir yakınınız size bir şey olmadığını, sakinleşmeniz gerektiğini söyler. Ya da hastanede bir diazem verip sizi rahatlatırlar ve bir atak böylece atlatılmıştır. Ertesi günlerde yeni bir atak ne zaman gelir, acaba bu defa beni öldürür mü korkusuyla hayatınıza devam edersiniz…

İşte panik atak böyle bir şeydir ve en kötüsü yaşananların her zerresi gerçektir. Panik atak geçiren kişinin gerçekten kalp ritmi bozulabilir, çok ciddi çarpıntısı olabilir, tansiyonu çıkabilir, nefes alamayabilir ve vücudunda uyuşmalar olabilir. Hasta bunları hiçbir zaman uydurmuyor, aksine en son şiddetiyle yaşıyordur ve bunu gerçekte bir kalp krizi, beyin kanaması geçirmediği halde gerçekten geçiriyormuş gibi yaşamaktadır. İşin en traji-komik yönü de işte budur.

Ölüm hissini bir ömür boyu, bazen bir haftada birkaç defa yaşamak… Bu rahatsızlık üzerine yazılmış bir kitapta, panik atağın dünyada insanın başına gelebilecek rahatsızlıkların en kötülerinden biri olduğunu okumuştum.

Gerçi, panik atak hastaları ve ölüm’çok sık karşılaşan, birbirine çok aşina olan iki arkadaştırlar. Çünkü panik atak hastaları yukarıda belirttiğim mekanizmanın her çalışmasında ölümle yüz yüze gelirler. Panik atak o en büyük korkunun gerçekleşmesi senaryosudur. Siz korktukça o size daha da yakınlaşır, kaçtıkça üstünüze gelir. Nasıl ki karanlıkta sarkan bir ipi, yılan fobisi olan kişi yılan zannederek sanki yılan varmışcasına deli gibi korkuyorsa, panik atak hastası da yaşamadığı ölüm anını sanki o an oluyormuş gibi tüm gerçekliğiyle hisseder.

İnsanın sağlıkla ilgili başına gelebilecek en kötü senaryo ölüm olduğu için, panik atak sırasında panik atak hastasının bilinçaltı “anında öldürebilecek” hastalıkların belirtilerini taklit eder ki bu hastalıklar da hepimizin bildiği üzere kalp krizi ya da beyin kanamasıdır.

Panik atakla ilgili olumlu ve olumsuz birkaç notu da ileterek konuyu toparlamak istiyorum.

Bir panik atak hastasını bir rahatsızlığı olmadığına asla tamamen ikna edemezsiniz. Panik atak hastalığı bilinç altına yerleşik olduğu için kor bir kömür ateşi gibi içeride öylece durur. Üstünü örtersiniz, soğutursunuz, azaltırsınız ama her an tekrar parlama ihtimali vardır ve tamamıyla söndürülmesi çok güçtür.

Göğsünüz ağrıyorsa mantıklı bir sebebi olmalıdır. Çünkü bunu siz uydurmuyorsunuzdur, o sızlama oradadır ve rahatsızlık veriyordur. Hem neden etrafınızdaki insanların göğsünde sızı yoktur da sizinkinde vardır? Gittiğiniz doktor size “Yaşınız genç, bu yaşta kalp hastalığından şüphelenmeyiz!” demiştir. Ama nereden biliyordur, açıp bakmış mıdır? Ya genç yaşta kalp krizi geçirenlere ne diyecektir? Ne de olsa can onun canı değildir. Ağrı varsa sebebi de olmalıdır! Çünkü önemli ve bilinen bir prensip vardır: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.”

Mesela işte ben! Bu kadar açık seçik bu konuları yazdığım, zamanında bu rahatsızlığımla ilgili psikolojik destek aldığım halde, eğer ki vücudumda bir rahatsızlık duyarsam büyük olasılıkla bunun panik atak yüzünden değil başka bir rahatsızlıktan kaynaklandığını düşünürüm. Çünkü başta da söylediğim gibi panik atak hastaları gerçekten bir hastalıkları olduğu için bunları yaşadığına inanırlar ve hissedilen rahatsızlıkların gerçek mi yoksa panik atak yüzünden mi olduğunu ayırmak hastanın kendisi için asla mümkün değildir…


Yazarımız isminin saklı kalmasını istediği için yazar ismi verilmemiştir. Bu yazı, yazarı tarafından www.akuterapist.com için kaleme alınmıştır.