Nasıl hissedilir? “Tüm sistemleriniz alt üst olmuştur, anlayamaz ve algılayamaz bir halde sinizdir. Kalp atışlarınız sıklaşmış, nefesiniz neredeyse tükenecek gibi daralmıştır. Damarlarınızda akan kan değil, ateştir sanki.
Nasıl hissedilir?
“Tüm sistemleriniz alt üst olmuştur, anlayamaz ve algılayamaz bir haldesinizdir. Kalp atışlarınız sıklaşmış, nefesiniz neredeyse tükenecek gibi daralmıştır. Damarlarınızda akan kan değil, ateştir sanki. Başınızdan aşağıya kaynar sular dökülür. Görüntüler eğrilir, sesler silikleşir ve yankılanır. Sanki zaman ve mekan eğilmiştir ve siz o eğimden gittikçe hızlanarak dipsizliğe doğru düşmedesinizdir. Tüm varlığınız boğan bir kuşatma altındadır. Çareler tükenmiş değildir, yoktur! Görünmez duvarların arasında sıkışmıştır tüm duygularınız. Yardımsız ve yapayalnız kalmışsınızdır, kendi içinizdeki kalabalığın ortasında…”1
Bu paragraftaki anlatım, panik atağın en yoğun halini tanımlamaktadır. Daha hafif panik atak durumlarında çarpıntı hissi, nefes daralması, göğüste sıkışma gibi problemlerin bir ya da birkaçı birlikte bulunabilir. Belirti veya belirtiler ne olursa olsun, hayati açıdan ciddi rahatsızlıkları bulunmayan bir insana, idam sehpasına doğru yürüyen bir insanın yaşadıklarını az ya da çok hissettirmesi, panik atak rahatsızlığının kritik özelliğidir.
Nedir panik atak?
Sağlıklı bir insanın bünyesindeki sinir sistemi, vücudun son basamaklarından gelen bilginin ancak %2’lik bir kısmını beynin gri maddesine ulaştırır. Aynı şekilde, beynin gri maddesinde oluşan duygu ve düşüncelerin ancak %2’lik bir kısmı eyleme dönüşür. Yani, tabandan gelen veriler süzülür, önem sırasına göre daha yüksek basamaklarda değerlendirilir ve mümkünse cevaplanır, ya da silinir. Düşünerek çözümlenmesi gereken küçük ama önemli bir kısım veri gri maddeye, yani düşünme merkezlerine gönderilir.
Nihayet gri maddeye iletilen bu süzülmüş veriler yorumlanır, karara bağlanır ve büyük bir kısmı önemsizleşir, ancak küçük ama gerekli bir kısmı ‘eylem emri’ olarak yeniden tabana iletilir. Eğer vücudumuzda ve vücut içi iletişimin taşıyıcısı olan sinir sistemimizde böyle bir dereceleme ve süzme olmasaydı, yaşam çekilmez bir işkenceye dönüşebilirdi.
Mesela, şu ana kadar hanginiz giydiği gömleğin dokunuşunun ayrımına vararak saatlerini geçirdi? Ya da kolundaki saatin ve kordonunun…
Gerçek bir tehlike anında, ya da kaza durumunda, araya girmasi gereken bu süzme ve dereceleme, o olayla ilgili olarak devreden çıkar. Sinir sistemindeki ara merkezler saliseler içerisinde durumu değerlendirerek süzmeksizin beyne ulaştırır. Ya da işitme veya görme kanalıyla beyin doğrudan devreye girerek saliseler içerisinde böyle durumlar için bekletilen adrenalin gibi bir kısım acil durum hormonlarını kana salar. Vücutta neredeyse sayısız kimyasal ve fizik eylem bir arada ve bir anda gerçekleştirilir. Refleks tedbirler devreye girer ve beyindeki hücreler tümüyle, oluşacak hasarı en aza indirmek için dalgalanır. Bu durum, olay sonrasında “başımızdan aşağıya dökülen kaynar su!” hali olarak hatırlanır. Elbette ki bu durum bir hastalık hali değildir, hoşlanılmasa da olması gerekenler yaşanmıştır.
Oysa hastalanmış bir sinir iletişiminde bu durum durduk yerde, ya da gerçekte tehlike oluşturmayacak durumlarda yaşanmaya başlanır. İşte, vücuttaki iletişimin gereğinden fazla hızlandığı, daha doğrusu, gereksiz yere hızlandırıldığı; beyne ulaşması gereken veri miktarının bir önem-derecelemeye tabi tutulmaksızın iletildiği; beyinde oluşan duygulanımların yine süzülmeksizin tabana ulaştırıldığı durumun adıdır PANİK ATAK! Ve bu durum, tıbbi olarak bir hastalık halidir.
Tedavisi
Verilen ilaçlarla, sinir sisteminin, özellikle beyin hücrelerinin uyarılma eşiği yükseltilir ve iletişim, ara merkezlerdeki değerlendirmeyi ve derecelemeyi mümkün kılacak şekilde yavaşlatılır. Böylece merkezi sinir sistemi ile vücuttaki diğer sinir sistemleri arasındaki duygu-durum iletişimi normal seviyelere indirilmiş olur.
Dr. M. Salih Özaytürk