Kronik yorgunluğa yönelik olarak yapılan ozon terapide en önemli hedef, dokunun oksijenlenmesinin ve beslenmesinin önündeki engelleri ortadan kaldırmaktır.
Özellikle COVID-19 hastalığından veya bu hastalığı önlemeye yönelik yapılan aşılardan sonra gelişen kronik yorgunluğun arkasında, hastalığın veya aşının kılcal dolaşımda yol açtığı bozulmanın olduğu düşünülmektedir. Çünkü COVID-19 virüsü doğrudan dolaşım sisteminin tümünde yer alan iç cidar proteinlerine bağlanır. COVID-19 aşıları da bağlanmak için yine bu proteinleri kullanırlar.
Covid 19 virüslerinin bağlandığı damar epiteli, yani iç cidar dokusu, etkilenmenin şiddetine göre az ya da çok deforme olur. Haliyle bu deformasyon, bozulan yollarda trafik akışının da bozulması gibi, kanın akışını olumsuz etkiler.
Bu etkilenme ince damarlarda daha fazla olur, özellikle kılcal damarlar yoğun bir şekilde etkilenir. Kılcal dolaşımın yavaşlaması dokularda oksijen ve gıda açığına sebep olur. Ayrıca böyle bir durumda karbondioksit gibi atılması gereken maddelerin uzaklaştırılması da yavaşlayacaktır.
Kılcal dolaşımdaki bozulma yalnızca COVID-19 hastalığı sonrasında gelişen bir durum değildir. Sigara kullanımı, yüksek kan basıncı (hipertansiyon), diyabet, kanda kolesterol ve yağ yüksekliği gibi birçok durumda kılcal dolaşım bozulur ve dokuların beslenmesi buna bağlı olarak kötüleşir. Ayrıca atık maddelerin uzaklaştırılması da yavaşlar.
Tüm bunların neticesinde neredeyse devamlı bir yorgunluk hissedilir; çarpıntı, uyku bozukluğu, huzursuzluk gibi semptomlar belirginleşir.
Ozon terapi damarlardaki bozulmanın onarılmasını sağlar. Ozon terapi sonrasında kan akışının arttığı ve düzenli bir hal aldığı kanıtlanmıştır. Kanlanmadaki azalma hangi nedenle meydana gelmiş olursa olsun, kılcal dolaşımdaki kan akışı ozon terapiyle artacaktır.
Ozon terapi en az on seans olacak şekilde planlanır. En sık her gün, en seyrek ise haftada bir kez uygulanır.