Akupunktur – Ozon – Mezoterapi – Proloterapi

slayt-1
slayt2
slayt3
slayt4
slayt-5
slayt-6
slayt-7
previous arrow
next arrow

Diyabetten Korunmak Mümkün mü?

Diyabette kontrolsüzce artan iştahın arkasında tıkanmış hücre içi metabolizma sorunu vardır. Akupunktur tıkanan sistemin önünü açarak daha verimli bir enerji kaynağı olan yağların enerjiye dönüşümünü kolaylaştırır.

Diyabet Nedir?

Biraz uzun bir yazı, ama sabırla okumanızı rica ediyorum.

Kan şekerimizin olması gerekenden daha yüksek bir düzeyde seyretmesidir. Beraberinde ağız kuruluğu, çok su içme, sık ve bol idrara çıkma, kendini yorgun hissetme, göbek çevresinde yağlanma gibi belirtiler de vardır. İlerleyen süreçte, özellikle su metabolizmasında yaşanan dengesizlikler neticesinde böbrek, göz, dolaşım ve sinir sistemi gibi hayati organlarda ve sistemlerde hasarlanma meydana gelir.

Diyabet Nasıl Oluşur?

Vücudumuz hücrelerden oluşur. Hücrelerimizin beslenme ortamları vücudumuzdur. Dolayısıyla hücrelerimiz vücut sıvılarımızdaki, kan ve hücreler arası sıvılardaki maddeleri kullanırlar. Onlar ihtiyaçları açısından bize bağlıdırlar. Diğer taraftan bizden bağımsız bir yaşamları da vardır hücrelerimizin. Bizim beynimizden bağımsız kendi beyincikleri, istedikleri ve istemedikleri şeyler vardır.

Şeker belirli ölçülerde istedikleri bir maddedir, çünkü enerji kaynağıdır. Ancak hücre içerisindeki şekerin artması hücrenin yükün artıracak ve yaşamasını zora sokacaktır. Çünkü şeker hücrede su tutacak, artan su ise hücrenin birçok hayati işlevini yavaşlatacaktır. Yani ihtiyaçtan fazla şeker hücre için zehirli bir maddedir. Bu nedenle hücrelerimiz şekeri depolamak istemez; ihtiyacı olan minik bir miktar haricindeki şekeri yağa dönüştürerek dış ortama gönderir.

Diğer taraftan bizim de bir beynimiz, ihtiyaçlarımız ve alışkanlıklarımız vardır. Bizim gerek ihtiyacımızın gerekse alışkanlıklarımızın gereği olarak aldığımız karbonhidrat, bağırsaklarımızda parçalanarak şekere çevrilir ve kana emilir. Unun yaklaşık %76’sı şekerdir. Yani 100 gr. kuru ekmek 75 gr. şeker demektir. Bir günde 260 gr. kadar unlu gıda tüketen biri, başka bir yolla şeker almadığı takdirde toplam 200 gr. civarında şeker almış demektir.

Vücudumuzda 5 litre kadar kan vardır. Her bir litre kanda bulunması gereken şeker miktarı 1 gr. kadardır. 5 litre kanda 5 gr. şeker bulunmalıdır. Diğer vücut sıvılarını da hesaba dahil ettiğimiz takdirde sistemde dolaşan şeker miktarının 10-15 gr. kadar olduğunu tahmin edebiliriz. Yani kanımıza damar yoluyla 10-15 gr. şeker verilse kan şekerimizi iki katına çıkaracaktır. Aldığımız şeker ne kadar hızlı emiliyorsa, yani basit şekere ne kadar yakınsa kanımızda şekerin artışı da o kadar hızlı olacaktır.

Oysa kan şekerinin iki katına çıkması böbreklerin çalışmasını nedeyse imkansızlaştırır, hücrelerin yaşamsal ihtiyacı olan suyu çekerek kana alır; böbrekler ise kana alınan bu fazla suyu idrara dönüştürür ve atar. Bu sefer kandaki fazla şeker hücrelerden tekrar su emer, böbrekler bu suyu tekrar atar. Yani kandaki fazla şeker bir emme basma tulumba gibi işlev yaparak vücudun suyunu dışarı atar.

İşte beynimiz tam burada deveye girerek insülin hormonu salgılatır, kan şekerini düşürür ve bu kısır döngüyü kırar. Beynimiz düzenli kontroller yaparak kan şekerimizin 140 mg/dl (yani litrede 1.4 gram) düzeyinin üzerine çıkmasına izin vermez. İnsülin bir anahtardır, hücrelerin şeker kapıların açar. Kandaki fazla şekeri hücre içerisine sokarak bizim zehirlenmemizin önüne geçer.

Buraya kadar her şey olması gereken gibi işledi, bizim açımızdan. Ancak hücrelerimiz insülin yoluyla içeriye alınan fazla şeker yüzünden şişerler ve rahatsız olurlar. Tüm hayati imkanlarını bu durumdan kurtulmak için harcarlar. Şekeri yağa dönüştürmeye çalışırken ise fazladan yorulurlar. Eğer hücre içerisine giren şekerin miktarı, hücrenin şekeri yağa dönüştürme kapasitesinin üzerine çıkarsa hücrede şeker mecburen birikir. Bu durumda yaşadıkları yorgunluğun üzerine bir de metabolizmalarının yavaşlaması eklenir.

Defalarca yaşanan bu durum üzerine savunma mekanizmalarını çalıştırarak kendilerini korumaya alırlar. İnsülinin açtığı kapıların açılmasını zorlaştırırlar. Bu sefer kandaki şeker bizim vücut sistemimizi zorlaştıracak kadar yükselir. Bizim beynimiz de bu durumdan rahatsız olur ve kana salınan insülin düzeyini artırır. Aşırı insülin bazen kan şekerimizin gereğinden fazla düşmesine neden olur. Hipoglisemi atakları yaşarız.

Biz bu durumdayken hücrelerimiz tarafından şekerin yağa dönüştürülmesi nedeniyle göbeğimizin çevresinde yağlanma başlar. Orantısız kilo alma ve zaman zaman yaşadığımız kan şekerindeki düşmeler nedeniyle huzursuz olur, doktora gideriz. Doktorumuz yaptığı tahlillerle kanımızda insülin miktarımızın arttığını, yani insülin direncinin başladığını ve diyabete doğru gittiğimizi söyler.1 Diyet önerir ve büyük olasılıkla bir diyabet ilacına başlar. Biz ilaca güvenerek diyetimizi ihmal eder ve karbonhidratlı yiyecekleri tüketmeye devam ederiz. Kandaki şeker yükselecek gibi olsa da başlanan diyabet ilacı insüline yardımcı olarak kandaki fazla şekeri zorla hücreye sokar.

Oysa hücrelerimiz en az bizim kadar zekidir. Onlar da şeker kapılarının açılmasını neredeyse imkansız hale getirmek üzere çalışmalarını başlatırlar. Zaman aleyhimize işler. Artık kısır döngü yakamızı bırakmaz; yeni bir şeker ilacı, bir yenisi daha derken kendimizi elimizde insülin iğnesiyle buluruz. İnsülin kullanmamıza rağmen kan şekerimiz, hani bir zamanlar durumu yeni fark ettiğimiz zaman doktora gittiğimizde ölçülen değerlerden daha yüksektir.

Akupunktur bize nasıl yardımcı olur?

İşte bu kısır döngüye girmemek, girdiysek geriye dönebilmek için yapmamız gereken en önemli iki şeyden biri doğru tasarlanmış diyettir. İkincisi ise şehir hayatının bizden aldığı hareketi spor yaparak bilinçli bir şeklide yerine koymaktır. Akupunkturun diyabet üzerindeki etkisi tam da bu iki alandadır.

Kontrolsüzce artan iştahın arkasında tıkanmış hücre içi metabolizma sorunu vardır. Vücudumuz hücre içi enerji üretim mekanizmaları yavaşladığı için dinlenme halinde bile yorgundur. Akupunktur tıkanan sistemin önünü açarak daha verimli bir enerji kaynağı olan yağların enerjiye dönüşümünü kolaylaştırır.2

Bu durum yorgunluğunuzun azalmasını netice verir. Aynı zamanda şekere olan ilgimizi de azaltır. Bizim hastalarımızda uyguladığımız tedavi onların iştahını şekerli gıdalardan kalorisi düşük ve sağlıklı gıdalara doğru kararlı bir şekilde çevirmektedir. Sonuçta daha az ilaçla daha istikrarlı ve dengeli bir kan şekeri elde edilir.

Dr. Mehmet Salih Özaytürk

  1. Artan yaşamsal stres vücudumuzda kortizol salınımını artırır. Artan kortizol de insülin direncini artırarak diyabetin ilerlemesine katkıda bulunur. Bu nedenle Akupunktur tedavisinin ana uğraşı alanlarından biri de zihinsel rahatlama sağlama ve stersle mücadeledir. ↩︎
  2. En basit şekerlerden olan glikoz, yani şeker hücrenin enerji üretim odacıkları olan mitokondrilerde, sobadaki tahta parçacıkları gibi çabucak yakılır ve enerjiye çevrilir. Hücre zaten fazla olan ve kolayca kullanabildiği bir enerji kaynağı varken, yağ gibi daha zorlukla enerjiye çevrilen bir kaynağı kullanmak istemez. Bu durum vücudumuzda yağların birikmesini kolaylaştırır. Diğer taraftan kalitesiz yakıt, yaşanan yorgunluğun da nedenlerindendir. ↩︎