Yaklaşık 12 seanslık bir tedaviden sonra hasta tedavi öncesine göre daha huzurlu, kan basıncı, yani tansiyonu ilaç kullanmadığı halde normal sınırlarda seyreden biri olarak hayatına devam eder.
Beynimiz vücudumuzu hemen her açıdan sürekli olarak denetler, değerlendirir. Genetik verilerle yaşamsal deneyimleri buluşturur ve tüm değerlerin ‘normal’lerini belirler. Devamında ise vücudumuzu belirlenmiş bu değerlere göre düzenleyerek dengede tutmaya çalışır. Kilomuz, vücut ısımız, kan şekerimiz, kandaki kalsiyum, tuz, potasyum gibi onlarca maddenin düzeyi düzenli olarak denetlenir. Sinirsel ve hormonal mekanizmalar yardımıyla denetim sonuçlarına tepki verilir. Böylece vücudumuzda ‘homeostazis’ olarak da bilinen hayati öneme sahip denge sağlanır.
İşte insan beyninin bu denge algısında veya denge düzeyi olarak belirlediği ölçü kriterlerinde bir sapma meydana gelecek olursa vücutta problemler oluşmaya başlar. Bu durum bir çok kronik hastalığın arkasındaki en temel nedeni oluşturur. Eğer beynimiz kan basıncımızın normalini 160 /90 mmHg (16 /9) olarak belirlemişse biz ne yaparsak yapalım, neyi kullanırsak kullanalım etkisi geçer geçmez tekrar kan basıncını bu belirlediği düzeye, yani 16’ya 9 seviyesine çekecektir.
Yapılması gereken beynin bu algı ve değerlendirme sorununu çözümlemektir. Akupunkturla yapılan tedavinin en önemli bölümünü de bu düzenleme oluşturur. Diğer taraftan yapılan tedaviyle kan damarları rahatlatılır, böbreklerin çalışması da düzenlenir.
Yaklaşık 12 seanslık bir tedaviden sonra hasta tedavi öncesine göre daha huzurlu, kan basıncı, yani tansiyonu ilaç kullanmadığı halde normal sınırlarda seyreden biri olarak hayatına devam eder. Tedaviden 1 yıl kadar sonra, ilk yapılan tedavinin dörtte biri kadarlık bir tedaviyle beyne hatırlatma yapılır ve tedavi süreci sona erer ya da duruma göre seanslar seyrekleştirilerek tedaviye bir süre devam edilir.
Dr. Mehmet Salih Özaytürk